Ahmetler mi Ahmetler mi?
Kayseri’nin soğuk bir akşamında, kahvemi elime alıp pencereden dışarıyı izlerken, aklımda bir soru vardı. “Ahmetler mi Ahmetler mi?” Bu kadar basit ve aynı zamanda derin bir soru… Hayatımda hep iki farklı Ahmet vardı. Bir tanesi sevgiyle, diğeriyle ise hayal kırıklığıyla anılacak. Her ikisi de benim için farklı dünyalar, farklı duygular barındırıyordu. Ve bu iki Ahmet arasında kalıp birini seçmek, her zaman zor oluyordu. Gelin, size bu iki Ahmet’in hayatımda nasıl yer edindiğini anlatayım.
Ahmet 1: Hayalini Kuran Ahmet
Ahmet’i ilk defa lisede tanıdım. Bazen hayatında biriyle tanışır ve her şey bir anda yoluna girer ya… Ahmet öyle bir insandı. Zeki, neşeli, sürekli yeni şeyler keşfetmeye çalışan bir insandı. Kendi hayallerini kuran, onlara ulaşmak için çabalayan biri. Onunla her şey çok kolaydı; sohbetlerimiz, gülüşmelerimiz, paylaşımlarımız… Hayat bir anda daha renkli olmuştu. Hayatta yapabileceğim her şeyi onunla paylaşabiliyor, umut edebiliyordum.
Ahmet, bana her zaman “Hayalini kur ve ona ulaşmak için mücadele et,” derdi. Ben de ona hayal ettiğim şeyleri anlatırken, bir türlü ulaşamayacağım hedeflerden bahsederdim. Ama o, her seferinde “Ne olursa olsun, bir şekilde başaracağız” diyerek bana güven verirdi. Onunla, hayal kurmayı sevmiştim. Her anın içindeki umut, her gülüşü, beni daha da ileriye taşıyordu. Ama sonra bir gün, aniden, her şey değişti.
Hayal Kırıklığı ve Ahmet 2: Gerçekten Tanıdığım Ahmet
Bir sabah uyandım ve Ahmet’in kaybolduğunu öğrendim. Ne oldu? Nereye gitti? Bu kadar ani bir değişimin, hayatımda ne kadar büyük bir boşluk bırakacağını hiç tahmin etmemiştim. Kayseri’nin soğuk sokaklarında yürürken, elimdeki kahve fincanı da sanki bir yüke dönüşmüş gibiydi. Ahmet’in kayboluşu, her şeyin anlamını yavaşça kaybetmesine neden oldu.
O gün, o saatlerde, gerçekten kimin Ahmet olduğunu sorgulamaya başladım. İyi niyetli, hep umut dolu olan o Ahmet, zamanla yerini bir yabancıya bırakmıştı. Gerçekten tanıdığım Ahmet, belki de hayalini kurduğum Ahmet değildi. O, bana güven vermiş, umutlarımı büyütmüştü. Ama bir noktada, hayallerinin peşinden gitmek, gerçeklerle çelişmişti. Kendisini kaybetti, hayatına başka bir yön verdi. Onunla paylaştığım tüm o güzel zamanlar, bir anda hiçbir anlam taşımamaya başlamıştı. Bir kayıp, bir boşluk…
Bir zamanlar bana “Hayalini kur ve ona ulaşmak için mücadele et” diyen Ahmet, şimdi hayal bile kuramıyordu. Gerçekler, bazen hayalleri yutuyor, insanları dönüştürüyordu. Oysa ben hala eski Ahmet’i bekliyor, bir yerlerde hala her şeyi eskisi gibi yapacağımıza inanıyordum. Ama gerçek, sadece hayal kırıklığıyla doluydu.
Ahmetler mi Ahmetler mi?
Bugün, Kayseri’nin soğuk bir akşamında, geçmişin izleri arasında kaybolmuşken bir kez daha düşündüm: Ahmetler mi Ahmetler mi? İki farklı Ahmet. Birinin gülüşüyle umutlandım, diğerinin kaybolmuşluğu ile sarsıldım. Bazen bir insanın, hayalini kurduğum kişiyle karşılaşması, bazen de hayal kırıklığına uğraması, beklediğimden farklı bir yola girmesi ne kadar acı verebiliyormuş meğerse.
Ama yine de şu an biliyorum ki, her insanın hayatında bir Ahmet vardır. Hayallerimizi birlikte kurduğumuz, içtenlikle güldüğümüz, sonra bir şekilde kaybolduğumuz Ahmet. Her şeyin bir zamanlar güzel olduğu, ama hayatın devam ettiği bir Ahmet. Ahmetler mi Ahmetler mi? Bazen ikisini de kabul etmek gerekiyor, çünkü her iki Ahmet de aslında bir bütün. Her kaybolan insan, bir parçamızı alıp götürürken, aynı zamanda bize çok şey öğretir.
Sonuçta, her Ahmet başka bir yolculuğun başlangıcıdır. Hayalleri kurarken, bir anda o hayallerin gerçeğe dönüşmesini izlerken, bir gün yine yeni bir Ahmet ile tanışacağımızı bilerek…